29 Temmuz 2015 Çarşamba

İLETİŞİMDEKİ DÜĞÜM "EGO"

Hayat yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktır der C. Pavese. İnsan hep kendini arar, arayışını yanlış yerlerde sürdürür bilinçsizce. İnsan, kendi olmak istediğini, kendini aradığını sanır kendini aldatır, kendine aldanır. Aldanmak, aldatmak kestirmeden kolayca ulaşacağımıza inandığımız sahte kimliğimize ulaştırır bizi. Çünkü insanın gerçek tarafı olduğu şey değil, olmak istediği şeydir. Kendini olmak istediği şey haline getirmek kendini aramak değildir. Tam tersine kendini, kendinden başka yerlerde aramak kestirmeden gidiyoruz sanır iken bambaşka biri olmaya giden taşlı yokuşlu bitip tükenmeyen sonu görünmeyen yollarda dolaşan bir gezgin yapar bizi. Sonunda yorgun düşeriz yollarda. Biraz dinlenir tekrar bir arayış içine gireriz, bu kaçılmazdır.

Bir önceki arayış denememizin yorucu ve sonuçsuzluğu karşısında daha dolambaçlı yollara saparız. Çıkmazlara girer yine girdaplarda kayboluruz. Hala olmak istediğimizi aradığımız içindir o çıkmazlar. Peki ya niye bir öncekinden daha dolambaçlıdır yolumuz? Dolambaçlı olması bizim kendimizi başka insanlarda aramızda gizlidir. Bazen bulduğumuzu da sanırız kendimizi. Ama yine sadece kendimiz gibi sandığımız olmak istediğimiz ama kendimizden çok uzak, belki de en uzakta olan biridir bulduğumuzu sandığımız.

Belki de gizliden gizliye gerçekten kendimizle yüzleşmeye, kendimizle iletişim kurmaya korkuyor olabilir miyiz? Korku küçümsenecek bir olgu değildir gayet insancıldır. Ama eğer ki bu korkumuz bizleri iletişimsizlikler içinde yaşamaya zorluyor ve bu toplumsal bir hale geliyorsa artık sadece korkudan ibaret değildir, bulaşıcı ölümcül bir hastalık halini almıştır.

Önceleri zararsız gibi gözüken kendi kendimizle olan iletişimsizliğimizi hastalığın henüz belirti göstermeyen evreleri ile eşdeğerdir. Kendisi ile iletişimi kuramayan insanlar zamanla karşılıklı olarak birbirleriyle de iletişim kuramaz hale gelecek, iletişimsizlik sebebi bilinemeyen ölümcül sancılı hastalıklar gibi toplumsal bir boyuta ulaşacaktır.

Kendimizle yüzleşmeye karşı duyduğumuz korku bizleri başkaları üzerinden kendimizi bulma yoluna iter. Belki daha dolambaçlı uzun çıkmazlarla dolu yollarda ilerlememiz gerekir ama doğru yolu bulmamız kendimize ulaşmamız tamamen imkansız değildir. Bu noktada önemli olan kendimizi aradığımızı unutmadan arada bir hatırlamak, daha önceki başarısız denemelerimizdeki gibi bir başkası haline gelmemektir. Karşımızdakilerle doğru iletişimi kurmak bizi tekrar bir başarısız denemeden, bir başkası haline gelmekten kurtaracaktır.

Nedir bu doğru iletişim? İletişimi sağlayan sözcükler, sözcüklerin gücü, insanların kendilerinden bile gizledikleri hedefleri olan ilişki kurma ve ilişkileri güçlendirmenin en önemli faktörüdür. Karşılıklı olarak kullandığımız sözcükler, tarafların birbirini tam olarak aynı şekilde algılayamamasıyla sonuçlanabilir. Bu gibi durumlarda sözcüklere destek niteliğinde söyleyiş tarzımız öne çıkar. Söyleyiş tarzımız karşımızdaki insanlarda dinlendiklerini, umursandıklarını hissettirmelidir. Dinlemek anlamayı, anlamak anlayışı, umursamayı, paylaşımı ve öğrenmeyi doğurur. Bu öğeleri temelinde barındıran iletişim, güçlü, sağlıklı bir iletişimi oluşturur. Böyle bir iletişimin son halkası olan güven ise kendiliğinden oluşmuş olur. Güvenin oluştuğu iletişimler de görünmez bir bağlılık vardır. Bağlılığın kazanıldığı iletişimlerde ise ortaya “empati “ çıkar. Empati, karşındakinin yerine kendini koymak diye açıklansa da ilişkilerde sihirli bir etkisi vardır. Bu sihirli etki anlayış ve anlaşılma duygusunu güçlendirir.

Sözcüklerin gücünü belirleyen faktöre de değinmek gerek. Yapaylıktan uzak, dürüst açık sözcükler iletişimin olmazsa olmazıdır. Sözcüklerin gücü doğruluğundan açıklığından gelir. Küçüklüğümüzden itibaren çok açık olmamız öğretilmemiştir. O zamanlardan bu zamana gelen etkilerle birlikte karşımızdakilerin müneccim gibi açıkça söylemek isteyip söyleyemediklerimizi tahmin etmelerini bekleriz. Tahminlere bırakılan iletişimler birçok yanlış anlaşılmalara gebedir. Karşımızdakilerle tahminlere kalmadan iletişim kurabildiğimizde, kendimizle de kuracağımız iletişimin yolu açılmış olur. Önemli olan açık net dürüst olmayı öğrenmektir. Karşımızdaki insanlardan zayıflıklarımızı, kırılganlıklarımızı saklamadan, egomuzu devre dışı bırakarak, kuracağımız her iletişim içimizdeki kendimizle yüzleşme korkumuzu azaltacak zamanla yok edecektir. Hayat boyu sürdürdüğümüz arayışımız zayıflıklarda ve bu zayıflıklara karşı duran “egomuz da” gizlidir. Egomuz, kalın bir duvar gibi gerçekte olduğumuz kişinin görülmesini engeller, kendini çok seven ikinci plana düşmek istemeyen, yok olmaktansa ölesiye korkan egomuz dürüstlüğün en büyük düşmanıdır. Egomuz ikinci gizli kişiliğimizdir. İçimizle, karşımızdaki insanlarla iletişimdeki en büyük engel, en büyük savunma ego savunmasıdır. İçerde veya dışarıda bu savunmayı çökerttiğimizde, zayıflıklarımızı kabul ettiğimizde, onları sözcüklere dökebildiğimiz anda artık kendimizi bulmuşuz demektir.

Egomuz göründüğü kadar kocaman aşılamaz bir kişilik değildir onu büyüten bizleriz küçülten ve yok eden de neden biz olmayalım. Kendimizle ve insanlarla şeffaf, açık, net olarak ölümcül ama öldürmeyen iletişimsizlik hastalığından da toplum olarak kurtulmayalım…
GREENSEA-OKYANUS GÖK


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder