29 Temmuz 2015 Çarşamba

UYUMSUZ DEFNE KAMAN'IN MACERALARI "SU

  Buket Uzuner'in Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları "SU" 'dan alıntılar.... Mekan olarak sadece Kadıköy de geçen bir kitaptan masal tadında paylaşımlar :)
1)Sıcak bütün diktatörlerden daha zalimdir

2)İnsanların birbirlerini kolayca ve çabucak yargıladığı, kimsenin kimseye ayıracak vaktinin olmadığı, gözlerin sadece bayram etmekiçin baktığı, dünyanın bir "körler ülkesine" dönüştüğü, acının ve sevginin pazarlandığı zamanlarda yaşadığını fark etmek, hangi yaşta olursa olsun, yaşlanmaya başlamaktır.

3)Dünyanın herhangi bir yerinde 25 yıl kadar yaşamış biri, cehennemin bu dünyada olduğunu artık öğrenmiş, insanlık tarihi boyunca insanın en büyük düşmanının yalnızca insan olduğunu da çoktan fark etmiş olmalıdır.

4)Ey hala zamanını ve parasını okumaya ayırmakta direnen başımın tacı; onurlu, özgür ve eşitlikçi bir geleceğe dair hayalleri umutları olan biricik Okur! Bu kitabı eline aldığın andan itibaren hem artık onun hikayesinin içine girmiş bulunacak, hem de bittiğinde artık eskisi gibi olmayacaksın!

5)Öyle herkesin anlattığı gibi dağınık, duvarlardan ve yerlerden insanın üstüne kitaplar devrilecekmiş kaygısı veren, kasvetli, loş bir yer değildi.Binbir emek ve güçlükle, kurduğu güzel sahaf dükkanı. " Ne münasebet canım, abartıyorlar işte.Bu dükkanda herşeyin kendi içinde mükemmel bir düzeni var!" diye sitemli gülümserdi Semahat, insanlar kendi dükkanı hakkında böyle şeyler söylediklerinde. Onun sadece "dükkan" diye andığı yer bir kitapçıydı, ama öyle herhangi bir kitapçı değil, artık pek kimsenin umrunda olmasa da bir sahaf dükkanıydı. Eskiliği; bir zamanlar en az bir kişinin okuduğu, gözlerinden zihnine düşünce ve duygular aktarmış oluşundan değerli, kimbilir hangi hayatlara kaç kere eşlik etmiş, görmüş geçirmiş kitaplardan meydana gelen on binlerce "söz dünyasının" ev sahibiydi. Bu yüzden yıllardır gurur duyarak işlettiği kitapçı dükkanı için "elden düşme kitapçı" deyimini hiç kullanmaz ve sevmezdi.Onun için her birinin kendi hayatı ve anıları olan kitapları şimdi yeni hayatlara hemde uygun fiyatla uğurlayan bir çeşit "büyükler için oyuncakçı" ya da "hayal dükkanı" sahibi olmak demekti. Sahaf Semahat kendini böyle görür, böyle mutlu olurdu. Dükkandaki 25.000'den fazla kitabı çocuğuymuş gibi sever ve tek tek tanırdı. Çoğu arkadaşı olan müşterilerine ve komşu esnafa sık sık "kitap ve hayvan sevmeyen insana güvenemem! " derdi gülümseyerek.Gülümserdi, en sitemli ve üzgün zamanlarda bile hep gülümserdi sahaf Semahat. Bu yüzden gülümsemesine artık hüzün bulaşmıştı. Kalplerini gülümseme maskesi arkasına saklayarak daha fazla kırılmaktan korumaya çalışanlar bir gün artık sahiden gülümseyemediklerini fark ederler. Çünkü artık gülüşün gerçek dürtüsünü ve rengini unutmuş, böylece yitirmişlerdir. Unuttuklarımızı yitiririz! Ancak daha önce incinmiş olanlar, hüzünlü bir gülüşün arkasına saklanarak güvende olmayı tercih ederler çoğunlukla...

6)Tesadüfen okuyup büyülendiği güzel bir sözün, aslında Kutadgu Bilig'den sadece bir beyit olduğunu öğrendiğindekendi cehaletinden utanarak peşine düştüğü ve artık başucu kitabı yaptığı bu " Mutluluk Bilgisi Kitabı", Sahaf Semahat'in kıymetlisiydi. Henüz sahafa düşmeyen Kutadgu Bilig'in tam metni özenli bir baskıyla yayımlanınca Sahaf Semahat, istisnai bir hareketle, dükkanından çıkıp yeni kitap satan bir kitapçıdan kendine bir tane almıştı. İlk nüshası Uygur Alfebesiyle Türkçe yazılmış, Türk edebiyatının ilk yazılı eserlerinden olan , okullarda üstünkörü okutulup, çoğunlukla dalga geçilen bu eserin birçok beyiti, her okuyuşta Semahat'ın ya içini rahatlatır veya saflık ve iyiliğiyle onu hüzünlendirirdi. Ancak ister rahatlatsın, ister hüzünlendirsini özellikle geceleri dükkanında tek başına Kutadgu Bilig okurken, sanki mutluluk bilgisinin yazarı Yusuf Has Hacib ile karşılıklı çay içerlermiş gibi bardağını onun şerefine kaldırıp havada hayalen tokuşturur, onu gülümseyerek başıyla selamlardı.Yusuf Has Hacib de Semahat'e karşılık verir, bazen dertli, bazen bilge, bazende çapkınca gülümserdi. Onlarınki, kitap kurtlarının yalnızken sık sık sevdikleri yazarlarla yaşadıkları çok özel bir dostlukla aşk karışımıydı. Sahaf Semahat, memleket veya dünya hallerine üzüldüğü bir gün, Has Hacib ona, "Bilgili insan bu kaygı içinde nasıl kahkaha atar/ Ey bilgisiz, sen dağ keçisi gibi debelen dolaş" der, geçmişinde sır olarak sakladığı o uğursuz olayı hatırlayıp içi yandığı başka bir gün ise, " Bu dünya itimada şayan; vefasız ve dönekhuyludur/ Ey akıllı insan ondan uzak dur, uzaklaş" derdi. Para ve iktidar hırsıyla halklarına eziyet eden yöneticilere kızdığı bir sonraki gün de, " Binlerce sene yaşasan bile, sonunda nihayet öleceksin/ Dünyayı ne kadar toplasan da bir gün çekip gideceksin" derdi. Kuşkusuz bunun gibi bilgece sözleri farklı biçimlerde söylemiş pek çok güzel insan gelip geçmişti dünyadan, anck hiçbiri bu sözlerini topladığı kitabına "Mutluluk Bilgisi" adın vermemişti.Daha sonra " devlet" sözcüğünün "mutluluk" ve "kut" anlamı da taşıdığını öğrenince, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olduğu yıllarda İstanbul'a verilen "Der-i Saadet" adının " Mutluluk Kapısından çok "Devlet Kapısı" olarak kullanıldığını anlamıştı. Zaten Kanuni Sultan Süleyman'ın ünlü sözü " Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi " de geçen devlet de mutluluktu. 1070'de yazdığı bu müthiş kitapla Yusuf Has Hacib, unutulduğu köşesinde devleti yönetenlerin en başta halkın mutluluğunu sağlamakla yükümlü olduğunu, iktidara ve halka bin yıldır hatırlatmayı sürdürüyordu. Halkını mutlu, kutlu, devletli ederek iktidarını korumanın yollarını tadına doyulmaz bir dille anlatan kitabını lafı hiç dolaştırmadan "Mutlu Olmanın Bilgisi" olarak adlandıran Yusuf Has Hacib, bu yüzden Sahaf Semahat'in gözdesiydi. Çünkü o da mutlu olmayı dolaylı yollardan arayan milyonlarca insan gibi bazı yol kazalarına uğramıştı. Kedilerine de bu yüzden, Kutlu ve Bilgi adlarını vermişti. Kediler bunu bilmese de adları böyleydi.

7)Gerçekten insan kendi anne ve babasından soğuyabiliyormuş demek!Öz anne ve babasından hemde! buz gibi soğuyabiliyor insan! "artık "sadece geleneklerden değil, adı her ne olursa olsun, kimseye zararı olmayan insanlar adına kendinde karar verme hakkı bulan herkesten soğumuştu.Son iki yıldır gözlerinin önünde kendini handiyse "bitkisel hayata mahkum ederek anne ve babasını cezalandırdığı halde, onların bunun farkında bile olmadıklarını gördükçe daha da soğuyordu.Hem onlardan hemde dünyadaki bütün önyargı,katı gelenek ve göreneklerden...artık emindi ki, şimdi kardeş gibi didişen bu iki insan, biyolojik anne ve babası, hayatlarında hiç aşık olmamış,bir insanı bütün inançların üzerinde ve içinde hiç sevmemişlerdi.

BUKET UZUNER


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder