29 Temmuz 2015 Çarşamba

BİR DÖNÜŞÜM HİKAYESİ DENEMESİ

Kentsel dönüşüm, bilimkurgu veya fantastik filmlerdeki insanın başka türlü yaratıklara dönüşümü, insanın dönüşümü… Kafasından geçen düşüncelere burada ara verdi istemsizce… İnsanın dönüşümü de neydi, insanın değişimi doğru olan olmalıydı…

  Kafasının içinde dönüşüm değişim kelimeleri savaşıyordu… İnsan değişebilir hatalarından ders alabilir aynı hataları tekrarlamayabilir ama yenilerini yapabilir, acı çektirebilir veya acılar çekebilir acı en büyük değişim sebebi olabilir mi acaba insanlara sorsak… Acı, insanı değiştirip daha sert acımasız düşüncesiz bencil yapıp insanlıktan çıkartıp gerçekçi olmaktan çok uzak olup hayalperestçe de gözükse bilimkurgu filmlerindeki gibi canavarlığa ulaştırabilir mi? İnsan o zaman değişimden çok dönüşüm mü yaşar?

  Of beynim aldın yine kontrolü eline sınır tanımıyorsun… Yavaşla bari biraz düşündüklerinin hızına yetişebileyim… Benim bir parçamsın en önemli organımsın hatta tamam ama beni de düşün düşünme hızından yoruldum… Uyuyup seni susturmayı denesem susmazsın uyurken bile çalışırsın karınca misali… Değişim ve dönüşüm kelimesine de nerden takıldıysan gün içinde dilime dolanan bilinçsizce söyleyip durduğum melodiler sözler gibi sardın beynimi dilimi bütün benliğimi…

  Yeni kelimelere dönmeli… İlacın senin susturucun bende sevgili beynim… İçi yeni kelimelerle dolu kitaplarda… Sen yine yeni kelimelerin içinden bir kelimeye kavrama takılırsın ama olsun eskiye yapışıp kalmamalı bazen yeniyi kovalamalı…

  Önümde kahve ve bir duvar boyu kütüphane… Seçelim bakalım beyin yeni kelimeler depomuzu… Hangisi olsun? Yıka Beynini, Aşkın Anatomisi, Böyle Buyurdu Zerdüşt, Duygusal Zeka, İklimler, Zamansız Mekanlar, Kovadis, Sözde Ölüm, Özgürlük Yanılsaması… Seçelim artık birini… Biliyorum inat ettin değişim ve dönüşüm kavramlarıyla tamamen kapışmadan sindirmeden yenilerine yer açmamakta direniştesin ama kaçışın yok…

  Seçim tamam… Zamansız Mekanlar…  Çağrışımı güzel dimi sevgili beynim? Sevdin mi? Zamansız; nerden nasıl geldiği belli olmayan, plansızlık, özgürlük, yenilik gibi hisler hissettiriyor sanki değil mi? Bakalım okudukça daha da sevecek miyiz?
Mutlusun beynim besleniyorsun fark edebiliyorum… Bugün formundasın da bir oturuşta bitirecek kadar formundasın hem de… Ne oldu duruldun bir anda sevgili beynim? Yine benden atak davrandın değil mi? Buldun yine kapılacak bir cümle… Kapılmayacak gibi de değil ya “kağıttan dünyaların keşfi” fazlasıyla haklısın sevgili beyin güzel yazmış yazan…

  Ama yeni bir kavram yakalamanın heyecanını sezemiyorum sende sanki yanılıyor muyum yoksa? Bu kez direnişi bırakıp sana teslim oluyorum götür beni gittiğin yere sevgili kumanda merkezim benim… Issız olsun, çok derinlerde olsun, kaybolalım hiç önemli değil seninleyim…

  Keşke baştan teslim olsaymışım sana ah keşke… Ne güzel bir yermiş burası… Yine “ dönüşüm ve “ değişim” kavramlarını görüyorum ama bu kez hem gönüllü olarak sana teslim oluşumdan hem de bu kadar güzel gösterirken itiraz edemiyorum direnemiyorum sana…

  Bir projeksiyon cihazı gibi keşke bana gösterdiklerini aynen yansıtabilsem de herkese gösterebilsem… Bir orman görüyorum devasa ağaçlarıyla yemyeşil, içinde her türden sağlıklı türleri tükenme tehdidi altında olmayan hayvanlarla dolu bir orman… Yürüyorum, hayvanların çıkardıkları sesler, yaprakların hışırtısı, hafif bir rüzgar uğultusu hepsi öylesine uyumlu ki… Birden irkiliyorum ormanın çok derinlerinden geldiği belli olan ama sanki hemen yanı başımdaymış gibi duyulan bir ağacın devrilme sesi… O devrilen ağacı bulmak için, belki de bulup devrilmesine engel olmak için koşuyorum… Yüzüm asık hatta belki ağlamaklı hatta ağlıyor bile olabilirim koşarken rüzgar göz yaşlarımı kuruttuğundan hissetmiyor olabilirim ağladığımı… Yanından koşarak geçtiğim ağaçtan pat diye bir şey düşüyor, demin duyduğum ses kadar büyük bir gürültü çıkmasa da bu düşüş de az ses çıkarmıyor… Eğiliyorum ağacın altına ağacın kökleri gibi koyu kahverengi, ağacın gövdesi gibi sert kapaklı bir kitap. Ağaçtan mı düştü bu gerçekten? Ağaçtan elma armut veya yaprak falan düşmesi gerekmez mi? Koşmaktan yorulduğumu fark ediyorum elimde ağaçtan düşen kitapla sırtımı ağaca dayayıp ağacın gölgesinde hem dinlenip hem de elimdeki kitabın ilk sayfasını açıyorum… İlk sayfasında tek kelime yazıyor bütün sayfayı kaplayacak büyüklükte ve göz alıcı siyahlıkta; “Dönüşüm”. Diğer sayfalara göz attığımda da hep aynı kelimeyi görüyorum.

  Bir kez daha başladığım yerdeyim hissine kapılıyorum. Yine “dönüşüm”. Ama bu kez biraz daha farklı sırtımı dayadığım ağacın varlığından mı, ondan düşen kitaptan mı bilemiyorum her şey daha açık net berrak görünüyor gözüme…Bir anda anlıyorum dönüşüm…

  Evet dönüşüm; Ağaçtan kağıda ve kitaba dönüşüm, kitaptan insana dönüşüm ve yine insandan kitaba dönüşüm ve son olarak insanın kağıtla ağaca doğaya dönüşümü… Her ne kadar insan Oğuz Atay’ın dediği gibi;ağaçları kesip kağıt yapan, sonra o kağıda "ağaçları koruyun" yazan varlık oluşu durumu karamsarlaştırsa da artık sevgili beyni yolculuğunu tamamlamış, dönüşüm ile anlatmak istediğini anlatmıştı…

  Evet sevgili beyin, bu yolculuk için teşekkür ederim ama artık dönelim… Anlatmak istediğini anlatabilmenin yorgunluğu ve durgunluğunu sen yaşarken kontrolü ele alıyorum şimdi senin bana teslim olma zamanın… Bir daha ki yolculuğumuza kadar…
GREENSEA-OKYANUS GÖK




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder