29 Temmuz 2015 Çarşamba

CEVABI BARINDIRAN SORUNUN MARJİNAL HİKAYESİ

Cama çarpan yağmur damlalarını dinliyordu kitabını okurken. Hep klasik müzik dinlerdi ya da Adam Hurst’un o eşsiz keman sesini. Ama bu kez doğanın sesi yağmurun sesi eşlik ediyordu kitap okuyuşuna… Okuduğu kitaptandı belki de yağmur damlaları cama değil kendi içinde bilmediği yerlere çarpıyor gibi geliyordu sanki...

  İnsanlarla ilişkileri hiçbir zaman iyi olmamıştı. Zaman zaman kendisi yüzünden zaman zamanda karşısındakiler yüzünden. O an duruma nasıl uygunsa ilişkilerinin bitişini yıkılışını kırılışını öyle açıklardı inandırırdı kendini. Kendiyle yüzleşmeye hatasını kabul etmeye gücü varsa “benim hatalarım çok derdi. Ya tam tersi olduğundaysa ben her şeyi doğru düzgün yaptım onun hatası der geçerdi.

  Bu kez ikisini de diyemiyordu ilk kez farklıydı sanki. Hem kendisi hem o hatalıydı. Bu kez soranlara hep böyle demişti “ ikimizde hatalıyız”. Bunu demek soranları susturmamıştı bir soru daha sormuşlardı birbiri ardına sorular… Kim daha hatalı sen mi o mu? Bu soru hiç yoktu aklında taa ki ona sorulana kadar…

  Sahi kim daha hatalıydı? Cevabını bulamıyordu ne kendinde ne de bu soruyu sorup aklına sokan insanlarda. Tek seçenek kalmıştı geriye sessiz dostları kitaplar ve yazarlar. Onlar eski yeni, modern klasik, insana dair her türden soruna değinen çözümler sunarlardı cümle aralarında. O cümlelerin arasında bulacaktı cevabı “Kim daha hatalı sorusunun”.
Otur anlatayım..
Mutlak yalnızlığa giden yol, geçici samimiyetler ile doludur. İnsanlar kendilerini anladığını düşündüğü kişiler ile tanışınca, ilk işleri onları tüketmek olur; çünkü yalnızlık esas olandır. Yalnızlığımızı korumak için, bunun önüne geçebilecek insanlar ile tanışıp, onları derhal hayatımızdan uzaklaştırırız. Bunun için onlar ile geçici samimiyetler kurup hayatlarına girmemiz gerekir. Kendileri ile alâkalı her şeyi öğrenip, her şeyi yaşadıktan sonra yurdumuza, yalnızlığımıza geri döneriz. Bu süreç defalarca tekrarlanır. İnsanlar, yalnızlığın eşsiz huzurunu bozmamak için, diğer insanlar ile sahte huzur seansları yaşarlar. İlişkiler, gerçek olanı korumak için kurulan sahte birlikteliklerdir. Bazen bir ömür bu ilizyonun etkisinde geçer; gizli gizli çekilen yalnızlık hasreti, kişinin aslında neyi arzuladığının gösterir.Böyle düşünenlerin tüketemediği, tüketmek istemediği insanlar vardır. Bu insanlardan daima uzak durup, büyüyü bozmamak esastır. Yakınlaşmak, sıradanlaşma yoluna atılan sıkıcı bir adımdır. Yakınlaşma ile gelecek olan geçici samimiyet, yalnızlığa olan geri dönüşün kaçınılmaz başlangıcıdır. Bu yüzden mesafeler, yaşanılan kutsal yalnızlığın koruyucularıdırlar.

  İşte bunu buldu. Ne kadar da doğru bir tespitti. Kim yazmış nerden alıntı yapmış hiç bilgi yoktu okuduğu kitapta. Sorusuna cevaptı;kim daha hatalı aslında kimse hiç kimse… “İlişkiler gerçek olanı korumak için kurulan sahte birlikteliklerdir” işte cevap bu olmalıydı genellenmiş bir tespit gibiydi aradığı gibi detaylı bir cevap değildi ama cevaptı işte…

  O zaman neden hala yağmur damlaları içinde bir yerlere çarpıyordu hala gözleri sözcüklerde cümlelerde arayıştaydı? Daha belirgin cevaplar aradığında onu yalnız bırakmayan yazara gitti aklı. Tam içine sinen cevap yine onda olmalıydı…

   Oğuz Atay’a dokundu eli hangi kitabında karakterindeydi cevap. Bilemedi. Oğuz Atay’dı o marjinal kişilerin yazarı. Kişilerin başına gelenlerden çok kişinin en derindeki ruhsal serüvenlerini toplumla bağlantısını da ironiyle gösterip yazan marjinal yazardı o. Romanlarından birini seçemedi o kadar vakti yoktu. Öykü kitabını seçti “ Korkuyu Beklerken’i seçti kavradı elleri önseziyle.

Peki ya hangi öykü? Bunun seçimini de sezgilerine bıraktı. Unutulan öyküsünde durdu parmakları hareket etmeyi. Bunda olmalıydı cevap. Bir cümle sıyrıldı bütün cümlelerin arasından  “Yaşamam için onun her an var olması gerekliydi, başka türlü hissetseydim ölmüştüm. Şimdi onu nasıl inandırabilirim bütün bu süreyi onunla birlikte yaşadığıma? Onu unutmuş gibi yaşarken onu düşündüğüme?

  Bulduğu cümleler görünüşte soru gibi gözüküyordu cevaptan çok… Ama cevaptı işte aradığı cevaptı. İlk bulduğu dosdoğru bir tespitti soru içermeyen ama yetersiz... Bu ise daha kısa net ama içinde cevabını barındıran doğru soruydu… 

  Kim daha hatalı sorusu yanlıştı ki cevabı olsundu bu sorunun… Marjinal kişilerin yazarı Oğuz Atay gibi marjinal biriydi o. Onu unutmuş gibi yaşarken onu düşündüğüme eğer başka türlüsü olsa ölmüştüm diye düşünüyordum bende dedi içinden… Cevabı olmayan bir sorunun cevabını arıyordu Oğuz Atay ile cevabı doğru soru ile bulmuştu...
GREENSEA-OKYANUS GÖK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder