29 Temmuz 2015 Çarşamba

ELİMİZDEN KAYIP GİDENLERE DAİR

Hayat, farkında olmadan akıp giden durdurulamayan süreç… Yaşam, yaşamak eylemini biz insanlar o kadar sıradanlaştırdık ki… Sabahları uyanmak, işe veya okula gidip gelmek ve günlük işlere koşuşturmakla geçen ve her geçen gün gittikçe sıradanlaştırdığımız ve her anının bir mucize olduğunu unuttuğumuz hayatları yaşarmış gibi yaparak bizlere verilen mucizeye yeterince sahip çıkabiliyor muyuz?Değerini bilip, sahip olduğumuz mucizenin farkına ancak onu kaybettiğimizi sandığımızda ya da gerçekten kaybettiğimizde varabiliyoruz. Çok sevdiğimiz bir dostumuzla kavga ettiğimizde kaybetme korkusunu yaşıyor o dostun değerini hatırlıyor, kaybetmemek için çabalarken buluyoruz kendimizi… Ya da hastalandığımızda, sadece nefes almanın öneminin ne kadar büyük olduğunu, gayet sıradan saydığımız nefesin bizi yaşattığı gerçeğini bilinçli olarak fark ettiğimizde nefes alıp vermenin her şeyden önemli gerçek bir mucize olduğunu da anlamış oluyoruz. Bir kavga, bir hastalık, yeri doldurulabilecek dönüşü olan kayıplar bizim için küçük uyarıcılar sadece. Bizlere sahip olduğumuz yaşamın sıradan olmadığını fısıldıyorlar kulağımıza ufak uyarıcılık ve uyandırıcılıklarıyla.İstesek de geri döndüremediğimiz sonsuza kadar vedalaşmak zorunda kaldığımız kayıplarımızda ise fısıltıdan çok daha güçlü, kulakları sağır eden çığlıklar gizlenir ki; işte o herkesin duyamadığı sadece ölüm denen zorunlu vedalaşmayı yaşayanların içlerinde duyabileceği çığlıkların yankısı yıllar geçse de bizlere kendini unutturmaz unutmak istesek de… Kendini unutturmayacak güce sahip olan en büyük kayıp sayılan ölüm, bizlere bir an dahi olsa bütün sahip olduklarımızın birer mucize olduğunu da unutturmaz. Bu yüzden temelli gidenin (ölenin) bizlere bıraktığı hayatla ilgili önemli dersi anlamamız, sindirmemiz, yaşamımızın en temel dersi haline getirmemiz uzun zaman gerektirir.Bütün kayıpların içinde bize en çok acıyı verdiği gibi en önemli dersi veren kayıp “ölümdür”. Acısını içimize sığdırmayı başardıktan sonra her kayıp gibi ölümünde, acının ve kayıpların büyük küçük demeden bizleri güçlendirmesine izin vermek gerekir. En büyük kaybın bizi de öldürmesine izin vermemek, ona karşı güçlenebilmek, ölümün bizlere verdiği dersin yanı sıra en büyük kazançlarımızdan biri olacaktır.Ölenler için belki de ölüm, çekilen acıların son bulmasıdır. Ölümün son iyiliğini yapması ve ölümden sonra bir daha ölümün olmamasıdır. Geride kalanlar içinse kabullenilmesi zor sancılı bir süreç ve kaybettiklerimizin sessizce gidişleri ile bizlere bıraktıkları hazine değerindeki unutulmaz anıların yanında her an farkında olacağımız bir hayattır. Kaybettiklerimizin bizlere bıraktıklarına baktığımızda ölümün de hayat gibi bizler için olduğunu anlamamız kaçınılmazdır. Ama belki de ölümden de zor olan, dönüşlü, dönüşsüz kayıpları yaşamadan, sevdiklerimizi kaybetmeden sahip olduğumuz hazinelerin farkında olmaktır…


(Çok kişisel bir yazı değil ama başta askerlik arkadaşım olmak üzere bütün ellerimizden kayop gidenlere...)
GREENSEA-OKYANUS GÖK



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder