29 Temmuz 2015 Çarşamba

KAĞIT VE KALEM İLE YOLCULUĞUM

Tanınan yazarlar da kendi kendine bir şeyler karalayanlar da mutlaka en azından bir kez “ben niye yazıyorum” sorusunu kendi kendine sormuştur. Soru değişmez fakat soruş zamanları değişkendir. İlkokul yıllarımda belki daha da önceden aile fertlerini gözlemleme oyunu oynardım. Okuma yazma öğrendikten sonra ise bu gözlemlerimi tekerlemeleri andıran şiir denemeleriyle yazıya dökmeyi de oyunumun bir parçası haline getirmiştim. Şiir denemelerimin çok da başarılı olduğunu söyleyemem fakat yazdıklarımı okuyan aile fertlerinin tepkilerine dayanarak gözlemlerimin gerçeğe oldukça yakın olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim. İlkokul yıllarımda karaladıklarıma bu açıdan baktığımdan olsa gerek, kendime o zamanlar “ben neden yazıyorum” sorusunu sormamış gözlemlerimin güçlü olduğuna görmekle yetinmiştim. Ortaokul lise yıllarımda yazmaya dair hatırladıklarım ise birkaç öykü yarışması ve dergilerde yazdıklarımın yayınlanması ve bütün bunları takiben yazmaya devam etmemi şiddetle tavsiye eden Türkçe ve Edebiyat öğretmenlerimden ibaret. O yıllarda da dergilerde ismimi görmek, yarışmalara katılmak ve benim yazma konusunda yeteneğim olduğuna inanan öğretmenlerin sözlerini duymak ve inanmak yolundan devam etmişim.Üniversite yıllarında hep artık bir birey olduğumuz, her yaptığımızdan sorumlu olduğumuza dair birçok şey söylendi. Fakat söylenenler arasından tek hatırladığım“Artık çocuk değilsiniz” sözleriydi. Bu o güne kadar duyduğum en güzel cümle olduğu kadar belki her şeyi başlatan ve ertelenmekten bıkmış, inatla sorulmayı bekleyen o soruyu sormamın tam zamanı olduğunu da gösteren cümleydi. Bekleneni yaptım ve o soruyu bende kendime sordum. “Ben neden yazıyorum?” Soruyu serbest bıraktığımda ilk hissettiğim mutluluk ile karışık kabulleniş duygusuydu. Evet, ben kalem ve kağıdın dostluğuyla büyümüştüm. Belki de bu sebepten en çok bu soruyu sormak ve de cevabını bulmak ve buna dair yazmak istiyordum.Cevabı henüz bilmiyordum. Ama cevabın kolay ulaşılır olmayacağına dair bir önyargıya sahip olduğumu hissediyordum… Cevabı kolay olan soruları sormak da kolaydır ertelemeden. Oysa bu soru çok daha önce sorulması gereken gecikmiş bir soruydu. Cevabı da kolay olmamalıydı, üstüne düşünmeli, derinliklere dalınmalıydı. Derinliklere daldığımda, kitaplarla geçmiş bir çocukluktu ilk gördüğüm. Sonrasında ise okuduğum yazarlar ve eserleri. O yazarları sanki kendimden daha iyi tanıyordum. Bu bir bakıma doğruydu. O yazarlar kendilerini benim kendimi tanıdığımdan daha iyi tanıyorlardı. Kendilerini ve çevresini tanıyan ve çevreleri tarafından biraz da anlaşılmadığını düşünen bu yazarlar rüzgara karşı yürüyüp yazarak anlaşılır olmayı ummuşlardı. Çoğu, yazdıklarının okunduğunu, artık onları anlayan bir kitleye sahip olduklarını görememişti ama umdukları, hayalleri gerçekleşmişti.“Ben onlar kadar cesaretli miydim Rüzgara karşı yürüyebilmiş miydim” veya onlardan biri olabilecek miydim ve benzeri birçok soruya göğsümü gere gere verebileceğim bir “evet” cevabım yoktu ve hala da yok. Okuduğum eserler, o eserleri yazan yazarlar, o yazarların hayatlarının benim kendimi tanımamda ve gecikmiş soruya dair yazmakta olduğum yazıma yaptıkları katkıyı ifade edebilecek bir sözcüğüm de yok hala. Bunlar yolculuğumu sürdüren tatlı belirsizlikler. İrili ufaklı belirsizliklere rağmen birçok şeyde netleşiyor benim için. Her yazı, her roman, her öykü bir yerlere ya da kendine doğru yapılan bir yolculuktu. Bende her okuduğumda kendime doğru yapmış olduğum yolculuğun sonuna biraz daha yaklaştım. Şimdi yolculuk bitti artık diyebilmeyi isterdim ama o yolculukların büyüsü içimde yer ettiğinden beri yolculukların bitmesini istemediğimi ve istediğim sürece de bitmesinin imkansız olduğunu hissediyorum.Bu nokta da önemli olan, ertelenmiş soruyu sormuş cevabını bulmuş olmamdı. Bende kendimi tanımadığımı ve anlaşılmadığımı hissetmiş, yazarlar ve eserleriyle kendimi tanıma yolculukları yapmıştım. İnsanın kendini tanıma yolculuğunun kolay kolay bitmeyeceğini de anlamıştım yolculuklar sırasında. Bu yolculuklarda bir son yoktu.Sonu olmayan yolculuklara yeni yolcuların katılmasını, karşılıklı olarak benim onları, onların da beni yeni yollara çıkarmasını umuyorum tıpkı diğer yazanlar gibi. Her ne kadar yolculukların sonu olmasa da yazan yolcu kendisini bekleyen okuyan ve de anlayan bir durakta duraklamak ister. Durakladığı yerlerde bulduğu yolcular onu yeni yolculuklara çıkışının kapısını açar. Birbirini bulan yolcular için yolculuklar sonsuzdur.
GREENSEA-OKYANUS GÖK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder