29 Temmuz 2015 Çarşamba

İLK KAHRAMANLARA

Babasının omuzlarında hissettiği huzuru yakalayacağını umduğu başka omuzlara da yaslanmayı denemişti. Huzuru bulduğu anlarda olmuştu aslında. Ama hiçbiri babasının omuzu gibi değildi. Bundan daha doğal ne olabilir ki diyordu içindeki ses… Babası hayatının ilk erkeğiydi. Ağladığında, hastalandığında kendini hep onun kucağında bulmamış mıydı? Şımarıklık yapıp oyun istediğinde de babası onu omuzlarının üstüne çıkarmış ve dünyaya tepeden bakmıştı. Bu onu dünyada her şeyden çok eğlendirir ve şımartırdı. Her koşulda yanında olacağını hissettiği hayatının ilk erkeğine “ba-ba” diye seslendiği gün, babası doğru duyduğundan emin olamamış, tekrarlamasını istemişti. O da zevkle tekrarlamıştı ve “ba-ba” derken seslendiği insanın yüzündeki mutluluk, şaşkınlık ifadesini seyretmişti. Seyretmeye doyamadan babası onu tarifi imkansız bir çoşkuyla kucağına almış ve sürekli “baba” demesini istemişti küçük kızından. İlk adımlarını attığındaysa baba kucağından adım adım uzaklaştığının farkında değildi. O sıralar bunu da pek dert etmiyordu doğrusu. Tek derdi yürümekti. Kimsenin yardımı olmadan yapabildiği ilk şeydi yürümek.İlk sözcüklerini ardı arkası kesilmeyen sözcükleri, ilk adımlarını ise diğer adımları takip etti. Ama bir değişiklik vardı. Düştüğünde ağladığında, eskisi gibi panikle yanına koşulmuyordu artık. Tam tersine “büyüdün artık kendi başına kalkabilirsin” deniyor ve kalkması bekleniyordu. Neydi bu büyümek? İyi bir şey miydi kötü mü? Babası kendisi için eskisi kadar endişelenmediği ve kucağına alıp omzuna yaslamadığına göre iyi bir şey olamazdı. Boyunun uzaması büyüdüğünün en belirgin göstergesi olmalıydı. Giysileri üstünde ya başkasının giysileri gibi duruyor ya da hiç olmuyordu üstüne… Bir anda büyüyebilir miydi ki? Kafasında “neden” diye başlayan çok soru vardı. Sorduğunda ise bazı soruların cevaplanması için erken olduğu söyleniyordu. Bazılarıysa cevaplanıyordu. Her cevaplanan soru bir başka” neden” ile başlayan soru doğuruyordu kafasında. Kısacası sorular bitmiyor cevaplar ise yetmiyordu. Tek bildiği büyümek istemediğiydi. Bu büyümek çok zor ve karmaşık bir şeye benziyordu.Anaokuluna gitmeyi yeni şeyler öğreneceği söylendiği için kabul etti. Kafasındaki cevapsız soruların cevaplarını da orada öğrenebileceğini umuyordu. Orada yeni arkadaşları çok sevdiği öğretmen ablaları vardı. Ama babasıyla daha az vakit geçirebiliyordu. Oysa hep babasıyla birlikte olmak, yine omuzlarına oturmak dünyaya tepeden bakıp, dünyanın merkezinde hissetmek istiyordu. Bu yüzden bir yanı hep eksik olsa da anaokuluna gitmekten memnundu.Anaokul bitmiş ilkokula gitme zamanı da çabuk gelmişti. Okuma yazma öğrenmek onun baba özlemini unutmasını az da olsa unutturmuştu. Söylediği sözlerin yazılışını görmek, okuyabilmek ve yazabilmek onun için yepyeni bir deneyimdi. Bir ilkti ve yine babası yanındaydı. Birlikte okuyorlar birlikte yazıyorlardı. Bu birliktelik eskiden babasını taklit edişini hatırlatmıştı. Babasını kitap okurken görür, eline bir çizgi roman alır babası kitabını bırakana kadar okurmuş gibi yapardı. Artık sadece resimlere bakmak zorunda değildi, babasıyla birlikte kitabını alıp okuyabilecekti. İlk başlarda taklitle başlayan, babasıyla vakit geçirmek amacı taşıyan okuma alışkanlık halini almıştı. Ortaokul ve lise yıllarında derslerle başa çıkamayıp kaçıp saklandığı sığınaktı okumak. Bunun farkına varan öğretmenlerin aileyi uyarmasıyla tıpkı okumayı sökerken olduğu gibi matematik başta olmak üzere bütün sayısal dersleri babasıyla çalışmaya çalışıyordu. Fakat bu çalışmalar babanın sabrının taşmasıyla sonlanıyordu.Artık büyümek nasıl bir şeydi az çok biliyordu. Büyümek, başarılı olması gereken ve sayıları her geçen gün artan, zorlaşan dersler demekti. İnsanlara nasıl davranılması gerektiği bilmek çocukça ayıplanacak davranışlar sergilememek demekti. Nasıl gülüneceği, nasıl konuşulacağı, nasıl yemek yeneceği, her şeyin bir kuralı vardı. Çok fazlaydı bu kurallar aklında tutmakta zorlanıyordu. .Ama unuttuğunda babası aralarında anlaştıkları gizli bir dille ona hatırlatıyordu. O dili tiyatro dönüşlerindeki sohbetlerinde veya okudukları kitaplar üstüne tartışırken yaratmışlardı. Aralarındaki paylaşımlarla yakaladıkları ortak dilden mi yoksa hayata gözlerini açtığında gördüğü ilk erkek olduğundan mı emin olamasa da babası onun kahramanıydı. Hayatı o kahramanla ve paylaştıkları anlarla doluydu. Onlarsız ve onsuz yaşamının anlamsızlaşacağını hissediyordu.
GREENSEA- OKYANUS GÖK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder