22 Eylül 2015 Salı

ÜTOPİK KİMLİK EDİNME MAĞARALARI & MAĞAZALARI

Yaşadığınız şehri sevin ya da sevmeyin siz de o şehri yaşanır kılan insanlardan birisiniz. O şehir de yer içer, gezer eğlenirsiniz.  Kimine göre toplum, kimine göre sürü olarak adlandırılan insanlarla dolu şehir kalabalığına ve bu kalabalığın uydurduğu düzene uyuyorsanız yaşadığınız şehri sevenler sınıfına kendiliğinden dahil olursunuz. Ki bu dahil oluş, benimsenme, kabul görme ve sevilme ihtiyacı duyan insan türü için nefes alıp vermek kadar gerekli bir o kadar da vazgeçilmezdir.

   Şehrinize kuş bakışı bakın… Şehrinizde ne görüyorsunuz? Camiler, alışveriş merkezleri ve bu ikisinin arasına sıkışıp kalmış tiyatro binaları, sergi salonları kültür merkezleri ve tabi ki şehrinizin tarihi geçmişi… Yaşadığımız hız çağında koşuşturmaca arasında araya sıkışıp kalanları fark etmek için zamanınız ve haliniz kalmaz. Bu süreç hızla yayılan güçlü bir grip mikrobu gibi herkese sirayet eder ve toplumsal bir hal alır. İlk önce kimin bu salgın hastalığı başlattığını bulmak isteği duyabilirsiniz, çabalayabilirsiniz fakat bunun zorlu bir uğraş olduğunu görüp kaldığınız yere dönersiniz. Kendinizi bu uğraşı bırakmak zorunda oluşunuzla ilgili kandırmanız için ise fazla bir şeye gerek yoktur; elinizin altındaki binlerce sebepten en belirgin olanlarını seçersiniz; yoğunluk, koşturmaca, zamansızlık gibi…

    İşte ben süreçte Jose Saramago’nun “Mağara’sına” denk geldim.  Jose Saramago da  “Mağara” eserinde bu durumu ele alıyor. Yaşadığımız kentlere dolayısıyla dünyaya yayılan dev alışveriş yaşam merkezlerinin yarattığı yozlaştırıcı değişiklikleri sorgulayan ironik üslubuyla “Mağara’yı modern hapishaneye benzeterek anlatıyor. En dokunaklı en düşündürücü olan ise bu değişim sırasında el emeğiyle yaptığı çömlekleri artık satamayan çömlekçi ve ailesinin yaşadıklarının anlatıldığı bölümler görmeyen gözleri ve duymayan kulakları ve düşünmeyen beyinleri düşünmeye fark etmeye davet ediyor.

     Saramago’nun bu davetiyle ben, hızlı değişimin yarattığı zorluklarıyla ve tüketim çılgınlığıyla yüzleşmenin yanı sıra alışverişin ihtiyacımız olmayan şeyleri almaya da bizi ittişiyle ve bizleri olmadığımız kişiler olmaya zorlayışıyla da yüzleştim. Bir dergi de modelin üstünde gördüğümüz kıyafeti alarak “ o model gibi olma çabası içine girdiğimizi”, yani alışverişin aslında var olmayan ütopik kimliklerin edinildiği bir aktiviteden ibaret olduğunu büyük bir hüzünle fark ettim.

   Paco Underhill: Eğer mağazalara sadece bir şey satın almaya ihtiyacımız olduğunda gitseydik ve sadece planladığımız ve ihtiyacımız olan şeyi alsaydık ekonomi çökerdi! Der ve kesinlikle haklılık payı vardır. Tıpkı yazımın başında da belirttiğim gibi yaşadığınız şehri sevin ya da sevmeyin siz de o şehri yaşanır kılan insanlardan birisiniz; o şehir de yer içer, gezer eğlenirsiniz ekonomisini döndürürsünüz. Saramago da ütopik yaşam ve alışveriş merkezlerini mağara hatta modern hapishaneye benzetirken de en az Paco Underhill kadar haklıdır… Onlar haklılıklarını kanıtlamış son sözü yine bize bırakmışlardır şimdi benim de yapacağım gibi…


GREENSEA




17 Eylül 2015 Perşembe

EĞİTİMDE FELSEYE YER VER / MORE PHILOSOPHY EDUCATION


KENDİMİZİ TANIMAK, HAYATI TANIMAK, VAROLUŞUMUZU ANLAMLANDIRMAK VE DAYATILANIN DIŞINA ÇIKABİLMEK İÇİN "NEDEN VARIM?" SORUSU BAŞLANGIÇTIR. EĞİTİMDE FELSEFEYE DAHA ÇOK YER VER Kİ DAHA ÇOK SORU SOR! 

https://www.change.org/p/milli-e%C4%9Fitim-bakanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-e%C4%9Fitimde-felsefe-ye-daha-%C3%A7ok-yer-verilmelidir?recruiter=286515973&utm_source=share_petition&utm_medium=facebook&utm_campaign=share_page&utm_term=mob-xs-share_petition-custom_msg&fb_ref=Default

SIGN FOR MORE  PHILOSOPHY EDUCATION AT CHANGE.ORG 

CHANGE.ORG 'UN FELSEFE VE EĞİTİM KAMPANYASINI SENDE İMZALA...
KAYBETTİĞİMİZ FAKAT ESERLERİYLE YAŞAYAN YADA HALEN HAYATTA OLAN DÜŞÜNÜRLERİMİZE VE GELECEĞİN DÜŞÜNÜRLERİNİN ARTMASINDA KATKIN OLSUN ! 
TEŞEKKÜRLER :) 
GREENSEA 




15 Eylül 2015 Salı

EDWARD GOREY ILLUSTRATIONS & BIOGRAPY

Born on February 22, 1925, in Chicago, Illinois, Edward St. John Gorey was a designer, writer and illustrator known for his unique artistic style, which blended elements of the macabre with humor and whimsy. He taught himself how to read at an early age and two books of his favorites from this time, Draculaand Alice in Wonderland, left a lasting impression on him.
At Chicago's Francis W. Parker School, Gorey discovered his passion for art. He even took some courses at the Chicago Institute of Art in 1942 after graduating in 1942. That same year, however, Gorey soon found his life headed in a new direction. He was drafted into the U.S. Army. The young soldier didn't see any action during World War II, spending much of his time as a clerk at Utah's Dugway Proving Ground.
Not long after finishing his military service, Gorey enrolled Harvard University in Cambridge, Massachusetts.There he befriended writer Frank O'Hara. Gorey also became part of The Poets' Theatre in Cambridge where he served as a designer. In 1950, he completed his studies at Harvard, earning his bachelor's degree in French literature.
As an illustrator, Gorey developed a quirky, unique and macabre style that was a large influence on the work of artists like Tim Burton. After publishing his first work, 1953'sUnstrung Harp, he gained a local following, and his popularity continued to grow. Other independent works include The Doubtful Guest (1957), The Hapless Child (1961), The Gashlycrumb Tinies (1963) and The Gilded Bat(1966). Gorey also illustrated numerous works by other writers, including literary greats H.G. Wells, T.S. Eliot, Charles Dickens, Lewis Carroll and Virginia Woolf. In 1978, he won a Tony Award for costume design on the Broadway production of Dracula. His work began even more widely known in 1980 with the premiere of the PBS series Mystery!, the intro of which boasted his illustrations. Gorey died on April 15, 2000, in Hyannis, Massachusetts.



















9 Eylül 2015 Çarşamba

WAR IN HEAVEN

You couldn′t see anything because your eyes were wild with terror
You weren′t conscious about anything but your body which was dropping down to a lower level
And I stood horrorstruck
While gazing for hours into space, the abyss facing me is hundreds of metres deep
And I would fain follow you but I guess to be afraid.
You fell into the heart of darkness, where everything has to be unknown
There was no need for you to realize which way east was,
No need to understand you were coming from the north
′Cause all things are the same when shadows rise and there′s no sun,
No sun to worship as a god.
You were thrown down to the surface of the earth
And pressed against the ground
Your ruin stemmed
From the revolution you′d begun, from the pride you always showed
But did somebody check your back? Perhaps you
Still
Carry wings.
(I got inspired by Dante’s Inferno (the Italian word for “hell”) which is, according to me, one of the most beautiful Italian poems! ^^ I thought about Lucifer and the fallen angels: they rebelled against God and were banished from Heaven!)



5 Eylül 2015 Cumartesi

HAMLET'S PROBLEM / HAMLET'İN SORUNU

Problem / Acı =Düşünce mi?
Düşünce =Problem mi?
Hamlet sorunları olduğu için mi çok düşünüyordu?
Yoksa çok fazla düşündüğü için mi sorunları vardı?
Çıktığı gün tükenen biletlerden dolayı hala gidemediğim Bülent Emin Yarar'ın oynadığı "TEK KİŞİLİK HAMLET oyunundan bir kesitle izleyelim düşünelim....
PROBLEMS / PAIN =THOUGHTS?
THOUGHRS =PROBLEMS?
WHICH ONE IS SOURCES OF HAMLET'S FACTS? REAL PROBLEMS OR HIS THOUGHTS??
LET'S WATCH AND  THINK ABOUT THIS A LITTLE...
GREENSEA






1 Eylül 2015 Salı

DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE BİR GÜNLÜK BARIŞ & PEACE ONE DAY

İngiliz yönetmen Jeremy Gilley “Peace One Day” belgeselini izleyene kadar Uluslar arası Barış Gününün 21 Eylül de, Türkiye de ise 1 Eylül de kutlandığını bilmiyordum.   21 Eylül de kutlanan “Uluslar arası Barış günü (Internatıonal Day of Peace) tüm dünyada yaklaşık 160 ülkede kutlanırken bizim Türkiye de kutladığımız, Dünya Barış Gününü tabiri caizse kendi kendimize kutlarken bütün ülkelerle birlikte kutladığımızı sandığımız evrensel sanılan iki Barış gününe sahip olduğumuz hakkında hiçbir fikrim yoktu.
   İki farklı gün ve tarihte kutlanan Barış Gününün sebebi neydi?  Birleşmiş Milletler 30 Kasım 1981’de her yıl ki Genel Kurul Oturumlarının başlangıç günü olan Eylül ayının üçüncü Salı gününü “Uluslar arası Barış günü” ilan etmiş. 7 Eylül 2001 tarihindeki oturumda tarih; 21 Eylül ile değiştirilerek , “TÜM DÜNYADA SAVAŞSIZ BİR GÜN “ adı altında çatışma olan bölgelerde ateşkeslerin ilan edilmesiyle kalıcı barışın sağlanabileceğini vurgulanmak istenmiş.
   İngiliz film yapımcısı Jeremy Gilley’in başlattığı kampanyanın etkisi ise bu sırada devreye girmiş. “PEACE ONE DAY” ( Hiç olmazsa dünyada bir günlük barış ) fikri 1999 da bütün dünyada çatışmaların, sakatlıkların, ölümlerin bir gün için durmasını hedeflemiş.
Sözün özü;
 “Dünya Barış Günü” tüm dünyada tüm insanların tüm ülkelerin düşmanlıklarını, savaşlarını 24 saat gibi bir süreyle durdurdukları küresel ateşkesin ilan edildiği gündür. “
   Türkiye’de 1 Eylül de kutlanması ise, insanlık tarihindeki en kanlı savaşlardan biri olan II. Dünya Savaşının unutulmamasını temel alıyor. 1 Eylül 1939 tarihinde Nazilerin Polonya’yı işgal etmesi II. Dünya Savaşını başlattı. Yine Birleşik Milletlerin bu yıkımı savaşı unutulmaması için seçtiği tarih olan 1 Eylül tarihini değiştirmesi fakat bizim bundan haberimiz dahi olmadan kutladığımızı sanmamız gerçekten düşündürücü değil mi?

 “ EN AZINDAN BİR GÜNLÜK BARIŞ” fikri, barışın hayati önemini ve gerçek anlamda ne kadar zor sağlandığını gözler önüne serdiğini düşünürsek her yıl Eylül ayında iki kez kutlanması dünyamız ve ülkemiz için iyi bir şeydir.  Aslında önemli olan belki de tarih veya tarihler değildir. Önemli olan kutlanan kavramın içeriğinin kavranıp gerçekten kutlanabilmesidir
GREENSEA.