21 Şubat 2016 Pazar

HER DİL BİR KÜLTÜRDÜR; DÜNYA ANADİL GÜNÜ

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 21 Şubat’ı Uluslararası Anadil Günü olarak kabul etmiştir. Dünya Uluslar arası Anadil günü, uluslararası uzlaşıyı, kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemeyi amaçlamaktadır.

   Günün tarihi önemi, 1952'de Pakistan'ın Urdu dilinin Bangladeş halkının da resmi dili olduğunu deklare etmesine tepki olarak ortaya çıkan Bengal Dil Hareketi eylemliliklerine ve bu eylemlerin şiddetle bastırılmasına dayanmaktadır. 21 Şubat 1952, Bangladeş'in başkenti Daka'da, Bengal Dil Hareketi mensubu birçok öğrencinin Bengal alfabesiyle yazabilme ve Pakistan'ın Bengal dilini de resmi dil olarak tanıması talepleriyle yapılan bir protesto sırasında öldürüldükleri güne denk düşmektedir.

    UNESCO raporuna göre; Dünya'da 2500, Türkiye'de ise 18 dil kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya... 100 yıl içerisinde bir dili konuşacak çocuk kalmayacaksa o dilin varlığının tehlikede olduğu kabul edilmektedir. Kaybolma ihtimali taşıyan bir dilin kültürünü yanında götüreceğini düşünüldüğünde 21 Şubat Uluslar arası Anadil Gününün kabul edilmesinin önemi ve gerekliliği anlaşılmaktadır.

Abhazca, Adigece, Kabartayca-Çerkesçe, Zazaca ''kırılgan''

   UNESCO tarafından yayınlanan atlasa göre Dünya'da 2 bin 473 dil kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya… Türkiye'de de 18 dil için aynı durum söz konusu… UNESCO tehlike altındaki dilleri; ''kırılgan'' (vulnerable), ''açıkça tehlikede'' (definitely endangered), ''ciddi anlamda tehlikede'' (severly endangered), ''son derece tehlikede'' (critically endangered) ve ''kaybolmuş'' (extinct) kategorileri altında ele almayı tercih etmektedir.

   Dilin ''kırılgan'' olması, birçok çocuk tarafından konuşulmasına rağmen bu kullanımın ev gibi belirli alanlarla sınırlandırıldığı anlamına gelmekte… Türkiye'deAbhazca, Adigece, Kabartayca-Çerkesçe ve Zazaca  gibi diller''kırılgan'' diller arasında sıralanmakta…

     ''Açıkça tehlikede'' olan dillerin çocuklar tarafından anadil olarak öğrenilme oranı da oldukça düşük… Abazaca, Hemşince, Lazca, Pontus Yunancası, Romanca, Süryanice ve Batı Ermenicesi ''açıkça tehlikede'' olan dillerden…

    ''Ciddi anlamda tehlikede'' olan diller toplumun yaşlı kesimi tarafından konuşulan, orta-yaşlı kesim tarafından anlaşılan ama çocuklara öğretilmeyen dilleri içermektedir. Bu sınıflandırmaya göre Gagauzca, Ladino ve Turoyo ciddi anlamda tehlikede…

    ''Son derece tehlikede'' olan dillerin ise sadece toplumun yaşlı kesimi tarafından nadiren konuşulduğu tespit edilmiş durumda… Türkiye'de bu kategoriye giren tek dil Hertevin. Kapadokya Yunancası, Ubıhça ve Mlahso da Türkiye'nin kaybolmuş dilleri arasında yer almakta.

Her toplum, her birey kendi anadiliyle düşünmeyi, konuşmayı yazmayı ve tabi ki anadiliyle birlikte kendi kültürünü yaşatma hakkına sahiptir. Her ne kadar İngilizce kadar yaygınlaşmış ikinci diller olsa da, her toplum kendini en iyi şekilde anadilinde, kendi kültüründe ifade edebileceği unutulmamalıdır.

GREENSEA


7 Şubat 2016 Pazar

TOPLUMA VE ÖZEL HAYATLARIMIZA SORDUĞUMUZ SORU; NEDEN NEDEN NEDEN?

Hayatımız boyunca bizi üzen sinirlendiren, üzen hatta ağlatan birçok olay yaşarız. Bu olaylar bizim özel yaşantımızla veya toplumsal yaşantımızla bağlantılı olabilir.  Bu olayları genellikle ilk yaşandığımızda her ne kadar sinirlenmiş üzülmüş ve hatta ağlamış dahi olsak unutarak geride, geçmişte bırakmaya çalışırız her ne kadar özel hayatımızı veya toplumsal yaşantımızı sarsmış dahi olsa… Geçmişte bırakmaya çalıştığımız olaylardan hala yaşadığımızı gördüğümüzde geride bırakamadığımızı görmek zorunda kalırız ve işte o zaman çocukların ve çocukken bizim de en çok sorduğu soruyu bizde sormaya başlarız.
   NEDEN? NEDEN? NEDEN?
Soruş şekillerimiz kişiye göre değişkenlik gösterse de özünde aynıdır. Neden hep üzülen ben oluyorum? Neden hep ağlayan benim? Gibi soru ve soru çeşitleri…
   İlk olarak kişisel bir yaşanmışlıktan yola çıkarak sorulmaya başlanan “neden” sorusu zamanla herkesi ilgilendiren toplumsal olaylara da sorulmaya başlanır. Kişisel olarak sorup da bulduğumuz cevaplar bizleri yaşadığımız toplumdaki sorulara ve tabii ki cevaplara yöneltir. Özelimizde yaşadığımız sorunların ve tabii ki onların çözümlerinin yaşadığımız toplumla, o toplumun yapısıyla bağlantılı olduğunu fark ederiz.  Kendi kişisel sorularımızın ve sorunlarımızın artık benzer şekillerde tekrar tekrar yaşanmasını istemediğimizde bu farkın farkına varabiliriz.
NEDEN? NEDEN? NEDEN?
   Bu kez toplumsal boyutta sorduğumuz bu sorunun cevaplanması sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü kalıplaşmış sertleşmiş bütün toplumun yapısıyla ve o toplumun her bir bireyiyle bütünleşmiş yıkılması zor bir duvarı ardındadır cevaplar…
   Çocukların en çok sorduğu “neden” sorusunu sorduğumuz gibi cevabını da çocuklar sayesinde bulmayı denersek belki zorluğu azaltabiliriz;
   “İki grup çocuk düşünelim. Bu iki grup çocuğun, sokağın ortasındaki mini minnacık, bakımsız, pis belki hasta ama bir o kadar da sevimli kediye doğru gitmekteler. Bir grup çocuk kedinin pisliğinden bakımsızlığından ve hasta oluşundan korkarak ona yaklaşmakta tereddüt ederler. Diğer gruptaki çocuklar ise, sadece kedinin pis bakımsız olduğunu sevilmek beslenmek istediğini düşünürler ve ona yaklaşmakta hiç tereddüt etmezler.  Tereddüt eden çocuk grubu, tereddütsüz olan çocuk grubunu ikna etmek ister. İkna edilme çabası ile karşılaşan tereddütsüz grup da boş durmaz tereddüt eden grubu ikna etmeye çalışır. Kim kimi ikna edecektir? Kendilerini ve diğer gruptakileri koruduğunu sanan ama aslında korkan ve korkutan tereddütlü çocuk grubu mu? Korkmadığı gibi korkutmayan tereddütsüz çocuk grubu mu?
   Kimin kimi ikna edebildiği bizim kişisel yetiştiğimiz yaşadığımız hayat ve ortam kadar toplumu da yansıtır. Korkmayan ve korkutmayan tereddütsüz çocuk grubunun ikna edebildiğini düşünüyorsanız korkuya ve baskıya dayalı bir toplumda ve ortamda yaşamıyorsunuz demektir. Tam tersini düşünüyorsanız korkutularak baskılanan bir toplumda ve ortamda yaşıyorsunuz demektir. Hangi çocuk grubunun ikna ettiğini düşünüyorsanız yaşadığınız toplumda da, özel hayatınızda da temel de o grubun temel aldığı etkileri taşıyorsunuz demektir. Bu temel etkiler de yaşadığınız toplumun olduğu kadar kişisel özel yaşantınızın da tekrarlanan sorunlarının temeli olabilir…
GREENSEA